O an aklıma, Bağdat'daki Saddam heykelinin ABD askerlerince yıkılışı geldi.
İçimden; Esed'ın de bir gün bu devasa resimlerinin yıkılacağı, zamanın ruhunun artık bu işlere uygun olmadığı düşüncesi geçmişti. Bu yıkımın, deniz aşırı ülkelerden Haçlı seferi gibi gelecek güçler tarafından kanlı bir şekilde gerçekleşmesi yerine, keşke kendi kendilerine zamanın ruhuna uyabilseler de kansız, sancısız şekilde yapabilseler diye düşünmüştüm.
Halep'in tarihi MÖ 3000'e dayanan muhteşem kalesini gezerken; rehber bize, bu kalenin en görkemli odasında bir kaç ay evvel Başbakan Erdoğan ile Esed'ın yemek yediklerini ve kardeşliğimizin iyice perçinlendiğini aktarmıştı.
O sıralarda, aslında, Suriye'de ticari olarak bir takım projeler üzerinde de çalışıyorduk. Türk olarak da çok büyük itibar ve destek görüyorduk. Arkadaşlarım sık sık Suriye'nin kentlerine ziyaretler gerçekleştiriyor ve çalışmalar yapıyorlardı.
Hükümetlerimiz ortak toplanıyordu, hatta Antakya sınırında ortak baraj yapımına başlamıştı.
Aklımıza, sadece 12 yıl öncesi hiç gelmiyordu. 1997'de Suriye sınırına yapılan askeri yığınağı, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Atilla Ateş'in sınırda yaptığı ve Suriye'yi tehdit eden konuşması ile yine dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in TBMM açılış konuşmasında Suriye'yi tehdit ettiğini tamamen unutmuştuk.
Şimdi de, bir yıl öncesini unuttuk. Ne şizofrenik bir durum !
Halbuki konuya geniş bir zaman perspektifinden yaklaşmak lazım.
Suriye ile 1000 yıldır beraber yaşadık; Selçuklular, Memluklar ve sonrasında 1517'den itibaren Osmanlılar yönetti. Osmanlılar çökünce 1920'den, 1946'ya kadar Fransız yönetiminde kaldı. 1946'daki bağımsızlık ilânından sonra 1958 Şubat'ında Suriye ile Mısır, Birleşik Arap Cumhuriyeti'ni kurdular. Bu birliktelik, ancak 3 yıl sürebildi ve 1961 yılında sonlandı. 1967'de Suriye, Altı Gün Savaşı'nda Golan Tepeleri'ni kaybetti. İsrail, 1981 yılında burayı, tek taraflı olarak ilhâk etmiştir. Bu işgal, bugün halâ sorundur.
1970'den beri ülke yönetiminde Esed ailesinden biri bulunmakta. 2000'e kadar baba Hafız Esed, sonra da oğul Beşşar Esed. 2011 Mart'ın da Arap baharının da etkisi ile başlayan halk ayaklanmasına karşın Esed ailesi iktidarı inatla sürdürmeye devam etti ve sadece Başbakan Naci İtri'nin istifası ile durumu kurtarabileceklerini düşündüler. Ancak bu ve verilen kimi vaatler de sonuç vermedi. Bu nedenle ayaklanmalar halen artarak sürmekte, Beşşar Esed ise kanlı bir şekilde bastırmaya çalışmakta.
Uluslararası arenada ise bu günkü durum malumunuz... Orta doğu zaten barut fıçısı, Suriye'deki durum ise üstüne atılan benzin gibi...
Suriye'de bir iç savaş başlamış durumda. Uluslararası camia da, tıpkı Libya ve diğer yerlerde gördüğümüz gibi, bu pastadan daha büyük payı nasıl alabilirim derdinde...
Tarihsel ve coğrafi gerçekler göz önüne alındığında, Türkiye istese de istemese de bu konuya uzak kalamaz.
Kaynak URL (07.02.2012 - 16:15 tarihinde yazdırıldı): http://www.ulus923.com/suriye-41868n.htm