Her sabah kalktığımda, haberlere bakmak gibi bir alışkanlığım var,
Fakat özellikle bugünlerde, keşke olmasaymış diye içimden sık sık geçiriyorum!
Artık neredeyse her sabah tüm ülke yeni bir felakete uyanıyor.
En son, hafta başında, İstanbul boğazı çıkışında kaçak göçmen taşıyan bir tekne battı.
10 metrelik teknede 43 kişi varmış!
6 kişi kurtulabildi.
Yaklaşık bir hafta önce Karaman’ın Ermenek ilçesinde bir kömür ocağında meydana gelen su baskınıyla, yerin 350 metre altında 18 işçimiz kaldı. Şu ana kadar ulaşılamadı!
Yine geçen hafta, Isparta’nın Yalvaç ilçesinde meydana gelen trafik kazasında, elma toplamak için sabahın erken saatlerinde bir minibüsün içinde işe giden 17 kişi yaşamlarını yitirdi!
Yakın geçmişte, İstanbul Mecidiyeköy’deki yüksek katlı bir inşaatta asansör düşmesi nedeni ile 10 kişiyi, ondan önce de Soma’da kömür madeninde 300 kişiyi kaybettik!
Bu listeyi daha çok uzatmak olanaklı, ama kısaca söylemek gerekirse, AKP’nin iktidarındaki son 12 yıllık dönemde 15 bin işçimiz yaşamını yitirdi!!!
Bu ölümlere, “fıtrat”, “doğal afet”, “kaza” demek olanaklı değil.
Her felaketten sonrada dinlemekte olduğumuz teknik açıklamalar artık sadece sinir bozuyor!
Arama kurtarma faaliyetlerinden canlı görüntüler, felaketin nedenini ancak felaket yaşandıktan sonra televizyon kanallarında uzun uzadıya tartışmak asap bozuyor.
Kimse asıl nedeni irdelemiyor, ya da göz ardı ediyor!
Hangi işçi, 19ncu yüzyıldan kalma teknik ve metotlarla çalıştığı yıllardır yaşanan çeşitli maden felaketleri ile sabit olan bir madene girer?
Eli mahkûm giriyor, çünkü bankaya, esnafa borçlu!
Çoluğunu, çocuğunu geçindirmek için ne yapsın? Bile bile "lades" diyor,
Tüm şartları kabul ediyor!
İşin esas sorumlusu AKP iktidarı ve bu iktidar boyunca uygulamaları tavan yapmış “Vahşi Kapitalizm”dir.
Kaçak göçmeninden, yitirdiğimiz emekçisine kadar, suçlu aynıdır.
İşçiyi, emekçiyi alabildiğine sömüren taşeronlaşma gibi yöntemlerin uygulandığı düzendir.
Sürekli insanı, yaratılanı, “Yaradan'dan ötürü…” sevdiğini söyleyen, ancak insan yerine sermayeyi kollayan anlayıştır.
İnsana cenneti öbür dünyada vaat eden, sermayedara ise cenneti bu dünyada verenlerdir!
Ortadoğu’da ki iç savaşlar, milyonlarca insanın zorunlu göçü, bir o kadarının ölümünün ardında yatanın da hep para için, güç için yapıldığını bilmeyen var mı?
Savaş alanından zor kaçan yeni bir yaşam kurmaya çalışan insanların iç acıtan halleri, hepimizin gözleri önünde cereyan ediyor.
Sanki bir film seyreder gibi ekranlarda izliyoruz tüm bu felaketleri.
Bir gün hepimizin başına gelebileceğini aklımıza bile getirmiyoruz.
Peki, bu felaketlerin üstesinden nasıl geleceğiz?
Önce sebebini iyi kavrayacağız!
Bilimi kullanmadan, çağdaş olmadan, vahşi kapitalizm uygulamalarından uzaklaşmadan bu felaketlerin önünü alamayız!
Sonra halkımıza iyice anlatacağız, ikna edeceğiz. Ondan sonra da, yine seçimle, bu çağ dışı, bilimi dikkate almadan "fıtrat" diyen, vahşi kapitalizmi uygulayan sağ iktidarlardan kurtulacağız.
Biz Türkiye olarak kapitalizmin en ileri evresi olan Emperyalizme karşı savaş vermiş bir ulusuz.
Hem de en yoksul, en yoksun halimizle!
Her şeyin başına, ortasına, içine gerçekten “insan”ı koyan, insanı insan olduğu için seven bir yönetim olmadan felaketler ülkesi olmaktan kurtulamayız.
Gelecek Haziran’da ki seçimlerde bunu yapabiliriz.
Çetin Altan’ın deyimiyle, “Enseyi Karartmayın”.
04.05.2014