İster siyaset, ister spor kulübü, ister dernek, ya da başka kurumlarda, göz boyayıp, hiçbir içerik sunmadan, yönetim becerileri olmadan o kurumları ele geçirenlerden bıktım.
Gerçeğin ortaya çıkması bazen kısa, bazen uzun bir süre alıyor!
Ondan sonra yaldızlar dökülüp, esas durum ortaya çıkıyor.
Ama fatura orta yerde kalıyor...
Örnek mi istiyorsunuz?
İşte Beşiktaş'ın durumu...
Bir Süleyman Seba’nın başkanlığında Beşiktaş’ı nereden alıp nereye getirdiğine bakın,
birde Yıldırım Demirören’in bıraktığı Beşiktaş’a !
Kongrelerde, Yıldırım Demirören'e hiç oy vermedim.
Verecek başka aday bulamadığım zamanlar da oldu, o zaman da boş oy attım!
Ne yapacağı bana göre geldiği gün belli idi.
Gerçek bir futbol alt yapısı geliştirmek filan gibi dertleri yoktu.
Sağlam bir takım ya da güçlü bir kulüp yapmak gibi bir projeleri de yoktu.
Türkiye'de futbolu bozan ilk kulüp yöneticilerinin kopyasıydı, hatta kötü de bir kopyasıydı.
Borçlanarak çoğu üç kuruş etmeyecek futbolculara “yıldız” diye dünyanın paraları döküldü,
Toplumda bu yolla prestij sağlanmaya çalışıldı,
"En büyük başkan bizim başkan" sloganları ile şişinildi,
Muhtemelen bu prestij ile de işinde gücünde artış sağlandı.
Ama bu arada;
Kulübün borçları büyüdü,
Alacaklılar kapıya dayandı,
İlk fırsatta da borçlar bırakılıp kaçıldı!
Birde bu arada bilmem kaç milyon’u kulübe bağışlıyorum derken, aniden bu bağış da şarta bağlandı.
Hemen sonrasında, UEFA "mali kurallara aykırı davranmak"tan, 1 yıl ceza verdi.
Ve koskoca 110 yıllık Beşiktaş, Avrupa'da top oynamaktan 1 yıl süre ile men edildi!
Bu yönetim anlayışından çok memnun kalınılmış olmalı ki; ülkeyi yönetenler, bu anlayışı bir de Türk futbolunun başına geçirdiler...
Allah önce Türkiye'yi, sonra da Türk futbolunu korusun!
Kaynak URL (31.05.2012 - 15:53 tarihinde yazdırıldı): http://www.ulus923.com/biktim-48063n.htm