Malumunuz yerel seçimlerden beri iç siyasette ki en önemli konumuz Cumhurbaşkanlığı seçimleri.
Bu güne kadar daha çok çatı adayı hakkında tartışmıştık.
AKP’nin adayının kim olacağı konusunda ise neredeyse herhangi bir belirsizlik yoktu.
Hatta Cumhurbaşkanı Gül’ün son açıklamasına göre kendisi, Mart sonunda Erdoğan’a kendisinin aday olmayacağını zaten bildirmişti.
Anlaşılıyor ki, Erdoğan bu güne kadar muhalefetin ne yapacağını görmek istemiş ve durumu kendisi açısından “risksiz” görünce de aday olmaya karar vermiş.
Kişisel olarak ben, MHP Genel başkanı Bahçeli tarafından önerilen çatı aday formülünden yana oldum.
Bunu Cumhuriyetçilerin, Sosyal Demokratların iktidarı için bir “fırsat” olarak gördüm.
Ancak çatı adayının seçim yöntemini ve çatı adayı olarak CHP Genel başkanı Kılıçdaroğlu tarafından önerilen ve Bahçeli tarafından hemen benimsenen Ekmeleddin İhsanoğlu’nu umut verici ve doğru bulmadım.
Sayın İhsanoğlu çok nazik ve değerli biri olabilir, ama çoğu yurttaşımız kendisini, birbirine benzeyen iki siyasal İslamcı arasına sıkışmış hissetti.
Umutsuzluğa düştü!..
Toplumun geniş kesimlerince tanınmayan, siyasal deneyimi de olmayan birinin 40 gün sonra yapılacak bir seçimde Tayyip Erdoğan gibi birine karşı aday gösterilmesini, merak ediyorum, acaba sizler doğru karşıladınız mı?
Tüm bunları görerek, adaylık başvurularının imzalanması aşamasında CHP’li Milletvekillerimize, CHP Tüzük ve Programını tekrar okumaları konusunda çağrıda da bulunmuştum ne yazık ki çok büyük bir bölümü imzaladılar.
Aslında onların bu davranışlarının nedenlerini de anlayabiliyorum...
Milletvekili genel seçimlerine bu günkü parti yönetimi ile gidileceğini düşündüklerinden ve yeniden Milletvekili olabilmek, aday listelerine girebilmek adına imzaladılar.
Ama ilkeler üzerinden siyaset adına, bu davranışlarını doğru ve kabul edilebilir bulmuyorum!
Neyse ki, tüm uyarılarımı yaptım, vicdanım rahat…
Gelelim başlığa, yani “Bundan sonra ne olur?”
10 Ağustos’a kadar Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyalarını, adayların alabilecekleri oy oranlarını, anketleri vb. irdeleyip, tartışırız.
Kimbilir belki ortaya yeni belgeler, tapeler, kasetler filan dökülür; ya da şimdilik unutulmuş gibi gözüken Musul’daki rehine krizi çözülür…
Ama bu tip olaylar bile büyük çapta oyları etkilemez, büyük oy kaymaları olmaz, yani bugünkü oranlar neyse üç aşağı beş yukarı o oranlar devam eder.
Seçim sonuçları belli olduğunda, Kılıçdaroğlu’nun önerdiği, Ekmeleddin İhsanoğlu, Cumhurbaşkanlığına seçilmiş ise;
AKP’de büyük bir karmaşa doğar.
Yerel seçimlerde aldıkları %44 civarı oyun yükseldiği görülür ve Erdoğan’ın az farkla kaybettiği anlaşılırsa, liderliği zorlanır ancak devam eder.
Fakat Erdoğan’ın oyu %44’ün altına düşerse, düştüğü oranda işi zorlaşır, partide bölünmeler gündeme gelir.
AKP bugünkü güçlü pozisyonunu sürdüremez.
11 Ağustos 2014 günü sonuçlar belli olduğunda, ikinci tura gerek kalmamış ve Tayyip Erdoğan seçilmişse;
Muhalefet partilerinde kıyamet kopar.
Kopacak kıyametin şiddeti de yine oy oranlarına bağlı olur.
Yerel seçimlerde CHP ve MHP tarafından alınmış oy olan %44 ve üstü oranında bir oy alınmış ise, yaşanacak kıyamet hafif olur, yine, “sindire sindire büyüyoruz” denir.
%44’ün altına düşerse, yine düşüş oranına paralel olarak kıyamet şiddetlenir.
Eğer seçimler birinci turda bitmez ve 24 Ağustos’ta gerçekleşecek ikinci tura kalır ise; o aradaki 14 gün müthiş kampanyalar ve pazarlıklar olur.
İkinci tura kalan iki aday arasındaki oy farkı az ise, bugünkü siyasi yapılar aşağı-yukarı aynen devam eder. Fark büyükse, kaybedeni aday gösteren yapıda kıyamet kopar ve yenilenmeler gündeme gelir.
Sonrasında da, kim kendisini güçlü görüyorsa, ilk işi bir erken genel seçim istemek olacaktır.
Özetle Temmuz ayından başlayarak, sanki azmış gibi daha da tırmanan bir siyasi gerilim sürecine gireceğiz.
Unutmayalım ki, Ortadoğu’da haritaların yeniden çizilmek istendiği bir dönemi de yaşamaktayız.
Hem iç, hem dış siyasetteki bu gelişmeler, dilerim Türkiye’ye ve bölgemize felaketler, kan ve savaşlar getirmez; barış, refah ve huzur getirir.
01.07.2014