Dünyamıza çarpacakmış...
Eğer bu bilgilere inananlardansanız; Şirince'de olmadığım için bu benim size son yazım...
Kıyamet (Diriliş Günü, Hüküm Günü); tek tanrılı dinlerde ve birçok inanışta bulunan, dünyanın sonunun gelip bütün ölülerin dirilerek mahşerde toplanacağına inanılan zaman, hesaplaşma günü veya mahşer günü...
Tabii, yeniden dirilmek fikri akla hoş geldiği için insanoğlu buna inanmak istiyor...
Ancak, takvimler zamana ilişkin bilgi vermek için vardır, geleceği öngörmek için değil.
Anlaşılan Maya gökbilimcileri zeki insanlarmış ve öyle kompleks bir takvim geliştirmişler ki, takvime göre sona yaklaşılan bu günlerde, bir patırtıdır kopuyor ki sormayın gitsin.
Kıyametin lügat anlamı ise; Gürültülü karışıklık, gürültü, patırtıdır...
Bu lügat tanımı ile konuya yaklaşırsanız, biz insanlar aslında her bir gün kıyameti yaşıyoruz...
Bu gün İstanbul'da yılın ilk karı düştü, sanki ufak çaplı bir kıyamet yaşıyoruz.
Allah depremden korusun, her halde olduğu zaman gerçek manada kıyamet kopacak!
Televizyonunuzu açın, haberleri izleyin; her yer kıyamet...
Dünyada açlık, sefalet, yoksulluk alabildiğine var ve ne yazık ki gün geçtikçe de artmakta...
TBMM'inde her gün kıyamet kopuyor...Sorunlarımızı çözecek olan temsilcilerimiz her dakika birbirlerine girmeye hazırlar.
Liderler en kutsal, ulvi törenlerde yana yana oturup birbirlerinin ellerini bile sıkmıyorlar...
Dünyanın en gelişmiş diye tanımlanan Norveç, Amerika Birleşik Devletleri gibi ülkelerde bile genç insanlar sebepsiz yere, bir buhran anında sinemada, okulda yada kampta toplu katliamlar yapabiliyorlar...
Dünyada varolan iktisadi düzen, 20-30 yılda bir kriz üretip insanları perişan ediyor, işsiz bırakıyor...Sonucunda dağılan aileler, yine yoksulluk, yine felaket...
Aslında, böyle her gün kıyametin olmayacağı bir dünyayı nasıl meydana getirebiliriz?
Ona bakmalıyız!
İnsanların özgür, eşitlikçi, barış ve dayanışma içersinde yaşayabileceği; toplum yararının esas alındığı düzenlemelerin yapılabildiği, demokratik bir siyasi iklimi yaratarak.
Hâlbuki biz ne yapmaya çalışıyoruz? Özgürlükleri azaltan, eşitsizliği arttıran, barışı yok eden, toplum yararı yerine bir takım kişi ve grupların çıkarlarını öne alan bir topluma doğru gidiyoruz.
En son otoyolların ve boğaz köprülerinin satışında olduğu gibi, kamuya ait ne varsa satıp savıp bir de buna başarı diyoruz!
Kentlerimizin nüfusunu hesapsız-kitapsız bir biçimde arttırıp yoğun yapılar içinde yaşanmaz hale getiriyoruz. Aynı zamanda meydana gelen rantları kamuya değil, uygun gördüklerimize aktarıp, eşitsizliği adil olmayan biçimde arttırıyoruz.
Göktürk uydusunun tamamını Türkiye'de yapmak için eğitmekte olduğumuz öğrencileri ODTÜ'de gazlayıp, kafalarını patlatıyoruz.
60 yılı aşan bir süredir yaratmaya çalıştığımız çok partili demokrasimizin en temel değeri "kuvvetler ayrılığı"nı eleştiren görüşü alkışlamaya kalkıyoruz.
Bu arada da o çok arzu ettiğimiz, alkış tuttuğumuz "Kuvvetler birliği" gerçekleşirse, rejimin adının ne olacağını da herhalde hatırlayamıyoruz!!!
Listeyi daha çok uzatmak mümkün!
Bu gidişle olmayan "Marduk" gezegenini, korkarım kendimiz yaratıp, hakiki ve büyük "kıyameti" yaşayacağız...