Yazılarım
Neden Erdoğan ile Ters Düşüyoruz?

bir kitap yazılabilir...

 

Ama ben Sayın Erdoğan'ın yalnız son bir haftada ki söylemleri üzerinden bir değerlendirme yapmak istiyorum.

 

Başbakan ile ters düşme sepeblerimizden ilki; Konya'da 2012 ekonomi ödülleri dağıtım töreninde yaptığı konuşmada "kuvvetler ayrımı"nın önlerinde bir engel olduğunu "...umulmadık şekilde bakıyorsunuz bürokrasi karşınıza dikiliyor, bürokratik oligarşi karşınıza dikiliyor, umulmadık yerde yargıyla karşı karşıya kalıyorsunuz." sözleri ile ifade ederek, şikayet etmesiydi.

 

Yani, yürütmenin kararları ve eylemlerinin yargı denetiminde olmasından rahatsızmış!

 

Oysa ki Kuvvetler ayrılığı; Fransız aydınlanmacı düşünür Montesquieu tarafından ortaya atılmış olan, demokratik devlet yönetimini düzenleyen bir modeldir.

 

Bu model içinde devlet, çeşitli birimlere ayrılmış ve her bir birimin ayrı ve bağımsız gücü ve sorumluluk alanları vardır.

 

Devlet birimleri yasamayürütme ve yargıdan oluşur.

 

Ayrıca şu sıralarda tartışılmakta olan Başkanlık modelinin, örneğin ABD'deki uygulamasında, kuvvetler ayrılığı çok daha katı ve kesin biçimde uygulanmaktadır.

 

Nereden aniden böyle bir şey çıktı? Erdoğan neden bu konuyu gündeme taşıdı?

 

Bana kalırsa her ne kadar AKP iktidarı, demokrasi hatta ileri demokrasi söylemi ile bu günlere kadar geldiyse, bizim "yetmez ama evet"çileri ikna ettiyse de, tek adam, tek karar verici olmak aklının arkasında bir yerlerden hiç çıkmıyor.

 

Liderin her konuda kararı tek başına aldığı bir sistemi yürürlüğe koymak istiyor!

 

Lig şampiyonunun nerede kupa alacağından, hastane yöneticilerini atamağa, hatta İstanbul kentinin planına kadar her şeye kendi karar vermek istiyor...

 

Ama ne yazık ki bu sistemin adı demokrasi değildir ve demokrasiden sapma eğilimi gösterdiğine kanaat getirdikçe de ters düşüyoruz...

 

Diğeri ise; ODTÜ'lü hocalara ve yöneticilere "böyle öğrenci yetiştirdiği için yazıklar olsun" demesi oldu.   

 

Bu adettir, Merhum Özal'da bizim Mülkiye'ye takmıştı... Anlaşılıyor ki, Erdoğan'da hedefe ODTÜ'yü koydu...

 

Halbuki, ODTÜ Mezunlar Derneği Başkanı Himmet Şahin'den AKP içinde ki 13 milletvekilinin, 3 bakan'ın ODTÜ mezunu oduğunu ve halen görev yapmakta olan 10 küsur üniversite rektörü'nün de ODTÜ'lü olduğunu öğrendik. Hatta belki tüm bunlardan daha da önem arz ettiğini düşündüğüm öğrendiğimiz bir başka şey ise; övünerek düğmesine bastığımız "Göktürk 2" uydusunu yapan tüm mühendislerin ODTÜ'lü olduğuydu.

 

Belki de Başbakan'ın sorusuna en iyi yanıtı, TÜBİTAK bilim kolu eski başkanı ve matematikçi merhum Ord.Prof.Dr. Cahit Arf veriyor;

 

12 Eylül'den öncedir. Ortalık karışıktır. ODTÜ'den o sıralarda Ordinaryus Profesör Cahit Arf ve birkaç genç bilim insanı daha, Genelkurmay tarafından, görüşmeye çağrılır. Bir odada paşalar ve Cahit Arf'la konuyla ilgili görüşeceklerdir. Paşa der ki, "Bizim de Harp Akademilerimiz var oralarda da üniversite seviyesinde eğitim veriliyor ama oralarda hiçbir karışıklık olmuyor. Nedir bu üniversitelerin hali?".



Bunun üzerine Cahit Arf konuyu özetleyen ve neredeyse bilimin ve özgür düşüncenin tarifini yapan şu sözleri sarf eder: "Bu çocuklar hiçbir zaman kendilerine öğretilenleri sorgusuz sualsiz ezberlemezler ve doğruluğuna kayıtsız şartsız inanmazlar çünkü biz bile öğrettiğimiz şeylerin doğruluğundan şüphe etmekteyiz".

 

Korkarım, Sayın Erdoğan ile hep ters düşmemizin yanıtı burada yatıyor...

 

Bizler sorgulamayı, araştırmayı öğrenerek bu günlere geldik...

 

Oysa O, biat kültüründen...

 

Bu nedenledir ki O'nun öğrenim gördüğü okullarda hiç karışıklık olmadı...

 

Uzlaşmaz çelişkide tam bu noktadan başlıyor...

 

21'nci yüzyılda güçlü, bölgesinde lider Türkiye'yi sizin düşündüğünüz biçimde meydana getirme olanağı yoktur, Sayın Başbakanım!