Yeni Yıl
içersindedir. Tarifi konusunda tam bir uzlaşmaya varılamamış olsa da, ölçülmesi konusunda anlaşmazlık yoktur.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde önce Hicrî takvim, sonra da 1 Mart'ı yılbaşı kabul eden Mali takvim kullanılmıştı.
Cumhuriyet'in ilanından sonra, 26 Kânun-i evvel 1341'de (26 Aralık 1925) kabul edilen "Takvimde Tarih Mebdeinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun" ve "Günün 24 Saat’e Taksimi Hakkında Kanun" adlı iki ayrı yasayla 1 Ocak 1926'dan başlayarak dünyada en yaygın kullanılmakta olan Gregoryen takvimi benimsendi.
İşte bu takvim ile biz de yılbaşını, 1 Ocak olarak kabul ettik.
Aslında toplumda oluşan genel kanaat; yılbaşı’nın Hz.İsa’nın doğum gününe tekabül ettiği yönündedir. Hatta o nedenle, kimi çevreler Hıristiyanlara özgü sanıp, yılbaşı kutlamalarını pek hoş karşılamazlar…
Oysa miladi takvim, yani Gregoryen takvimi, Papa 13. Gregoryen tarafından yaptırılmış olan bir takvimdir ve 1582 yılında kabul edilmiştir.
Hz.İsa’nın doğum tarihi ise tartışmalıdır.
Tüm bunları kimi çevrelerin yılbaşı kutlamalarına karşı olan rahatsızlığı’nın çok anlamlı olmadığını ortaya koymak için aktarıyorum.
Yılbaşı, herhangi bir takvime göre bir yılın bitimi ve yeni bir yılın başlangıcıdır.
Her bitiş ve yeni başlangıçlar, bir umuttur.
Yaşam, umutsuz süremez…
İnsanlık bu nedenle yeni başlangıçlar ve taze umutlar için yılbaşını kutlar.
Sanır ki, yeni yılın ilk sabahı yani 1 Ocak sabahı, yeni bir dünyaya uyanacak…
Oysa öyle bir şey yoktur, yaşam süreci devam etmektedir.
Her geçen yıl kaçınılmaz sona doğru ilerleyen bir kilometre taşından başka bir şey değildir. Dolayısıyla, belki sevinmek değil üzülmek gerekir.
İşte yılbaşları, o sona ilerleyen insanlara umut aşılamak, iyi şeyler beklentisine sokmak, yaşama bağlamak için bir fırsattır!
Biz de hem bireysel, hem toplumsal olarak, geçmişte kalan olumsuzluklardan uzaklaşarak, kendi algılamalarımıza göre iyilikleri, umut edip, dileriz.
Bende, çok değerli okurlarıma yeni yılın, arzularının ve isteklerinin gerçekleşeceği bir yıl olmasını diliyorum.
4 Ocak 2013