kurtulma) sürecinde, yeni bağımsızlığını kazanmış Afrika ülkelerini Türkiye hemen tanımıştır.
İkinci dünya savaşı sonrası "Soğuk Savaş" döneminde Stalin Rusyası'nın, Doğu Anadoluda toprak ve boğazlarda askeri üs talebi belasını defetmek adına başlayan, Batı ve ABD merkezli dış politikalar, Türk dış politika yapıcılarının temel yönlendiricisi olmuştur. Bunun dışındaki alanlar ve bölgeler ikincil önemde, hatta göz ardı edilebilecek nitelikte kabul edilmiştir.
60'ların ve 70'lerin ortalarında baş gösteren Kıbrıs sorunu Türkiye'yi yeni arayışlara itmiş, özellikle Ortadoğu ve Afrika'da yeni ilişkiler geliştirme yoluna sevk etmiştir. 1964'te Amerikan Başkanı Johnson'ın Türkiye'ye gönderdiği mektupta, herhangi bir Sovyet saldırısı karşısında Türkiye'nin savunulmayabileceğini ima etmesi, 1974'te de Kıbrıs Harekâtı nedeniyle Washington'ın silah ambargosunu masaya getirmesi, Türkiye'yi bir çıkış yolu aramaya sevk etmiştir.
80'lerin sonu 90'ların başında Berlin duvarının yıkılması ile çöken "Demirperde" dönemi sonrası, merhum Özal dönemi, Afrika'ya ilk özel ilgi gösterilen dönem olmuştur.
Merhum Dışişleri bakanı İsmail Cem'in 1998 yılında başlattığı çok boyutlu yeni dış politika vizyonu ile Afrika, Türk dış politikası'nın radarına girmiştir. Buna rağmen, İsmail Cem'in başlatmış olduğu komşu ve çevredeki ülkelerle siyasi ve ticari ilişkileri geliştirmeyi esas alan yeni dış politika vizyonu, 90'ların sonuna doğru Türkiye'nin iç ve dış politikalarında yaşadığı sıkışmalar nedeni ile verimli bir şekilde uygulamaya konulamamıştır.
Bu kapsamda, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 6-11 Ocak tarihleri arasında Gabon, Nijer ve Senegal'i kapsayan Afrika ziyareti dikkat çekicidir.
Dünyadaki doğal kaynakların yüzde 20'sinden fazlasına sahip olan Afrika, 54 ülkenin bulunduğu, 2 binin üzerinde farklı dil ve lehçenin konuşulduğu, 1 milyara yakın insanın yaşadığı, 30 milyon kilometrekarelik yüzölçümüyle Avrupa Birliği'nden 7, ABD'den 3 kat daha büyük bir kıtadır. Yeryüzünde yaşayan her yedi kişiden birini barındıran, hızlı bir şekilde artan nüfusuyla Birleşmiş Milletler (BM)'de "sayısal" olarak da olsa önemli bir yer işgal eden Afrika kıtası, bugün itibarıyla bu örgütteki koltukların (oyların) yaklaşık yüzde 30'u anlamına gelmektedir.
Gerek siyasi ve iktisadi olarak, gerekse Orta Doğu ve Rusya'da iş yapmış eski bir girişimci olarak, bu sayılarla Afrika'nın ne denli önemli ve ilginç olduğunun altını çizmek isterim.
Türkiye'nin dışa açılımı ve bu yöndeki başarısının artması, doğal olarak, bu coğrafyada daha önceleri sömürgecilik yapmış olan devletleri rahatsız etmektedir. Bunun sonucunda da Türkiye'nin "ayağına çelme takmak" için her türlü girişimi yapmaktan çekinmemektedirler.
Türkiye'nin yumuşak karnı "terör" ve "Kürt Sorunu" dur... Ayağımıza çelme takmanın en kolay yolu bu işleri kaşımaktan, karıştırmaktan geçiyor...
Bu sorunlar mutlaka aşılmalıdır...
Aşılmalıdır ki, büyüyen, uluslararası camiada etkin olan, yurttaşları refah içinde yaşayan bir Türkiye olsun!
Ne zaman bu yolda bir girişim olsa, bozmak için ellerinden geleni yapmaktalar.
1990'lı yılların başında rahmetli Erdal İnönü'nün önderliğindeki SHP, bu sorunu aşmak adına, o dönemin Kürt kökenli yurttaşlarının oyunu alan HEP 'i TBMM'ye taşıdı, başına gelmeyen kalmadı, siyaseti bıraktı.
Projeyi büyük bir başarı ile çökerttiler...
Öyle bir çökerttiler ki, kim bu işlere katkı vermeye kalktı ise bir daha iflah olmadı. Murat Karayalçın'ın önderliğindeki ikinci SHP de benzeri siyaseti hayata geçirmeye kalktı. Ancak o da sonuç alamadı.
Bu gün tam bir bilgimiz olmamakla birlikte, kamuoyunda sorunun çözüleceğine ilişkin iyimser bir hava esiyor.
Tam da bu aşamada, hem de Afrika'da eski Fransız sömürgelerinde Türkiye tarafından önemli girişimlerde bulunulan bir süreçte, Fransa'nın başkenti Paris'te bu süreci baltalayacak bir infaz gerçekleştiriliyor!
İnsanın aklına kötü senaryolar geliyor.
Barış içinde yaşayan, refahı artmış bir Türkiye'yi engellemek istiyorlar.
Umuyor ve diliyorum ki, bu arzularını gerçekleştiremezler!
Eminim ki, hangi kökenden olursa olsun, Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları bu oyunlara gelmez!