Yazılarım
Çanakkale Zaferi’nin 98. Yıldönümü

 yoldur.

 

Eğer emperyalistlere karşı bu şanlı direniş kazanılmamış olsa idi, bugün bambaşka bir dünya ve bambaşka bir siyasi coğrafya ile karşı karşıya kalırdık.

 

Orada canlarını feda ederek bizlere, bugün bu topraklarda özgür bir biçimde yaşam sağlamış olan tüm şehitlerimizi şükranla anıyor, Allah'tan rahmet diliyorum.

 

Gelibolu yarımadasındaki savaşlara ilişkin çok şeyler dinledik, çok şeyler okuduk...

 

Geçenlerde,  çok da farkında olmadığım bazı şeyleri, bu konuyu derinlemesine araştırmış olan değerli kardeşim Dr. Cem Ayhan'ın yaptığı bir sunuşta öğrenme fırsatım oldu.

 

Bu kısa yazıda, kendisinden aldığım izin ile onların bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum;

***

 

"Broken Hill adını duydunuz mu?

 

Avustralya'nın ortasında küçük  bir kasabadır.

 

1 Ocak 1915 günü bu  kasaba'nın halkı hayatlarını sonsuza kadar değiştirecek olayların olacağından habersizdiler. Kasabalılar gelenek  olduğu üzere trenle yakınlardaki Silverton kasabasına Bahar pikniğine gidiyorlardı ve trende 1.000'den fazla kişi vardı; oraya hiç varamadılar, çünkü 2 Türk treni pusuya düşürüp ellerindeki tüfeklerle yaylım ateşi açtı. Türkler çok sayıda (aslında 3 kişinin) ölümüne ve yaralanmasına yol açtılar. İşte bu olay tüm Avustralya'da büyük yankı buldu ve derhal binlerce kişi askere yazılarak Türklerle savaşmaya gönüllü oldular. Bunların büyük bölümü bir daha geri dönmeyeceklerdi. 

 

Çünkü onlar (kendileri bilmeseler de) Gallipolli'ye  gidiyorlardı...

 

Tam 22.000 km ötedeki Gallipoli'ye!

 

Gelelim Türklerin saldırısına, elbette işin aslı öyle değildi. Resmi kayıtlara göre Avustralya'da 1900 yılında yalnızca 40 adet Türkiye doğumlu Türk vardı. Aslında, kamuoyuna Türk diye lanse ettikleri iki zavallı; 1890'ların sonunda Avustralya'ya göç etmiş olan, Osmanlı üniforması ve fes giydirilmiş Afganlı devecilerdi. Bunlardan birisi oradaki camii imamı Molla Abdullah'tı, diğeri ise geçimini dondurma satarak sağlayan arkadaşı Gül Muhammed'di. Çok söze hacet yok aynı gün yakalandılar ve öldürüldüler."

 

***

 

"Churchill I. dünya savaşı sırasında İngiliz milletler topluluğundan asker göndermeleri çağrısında bulunmuş ancak Avustralya ve Yeni Zelenda'dan yeterince ilgi görememiş, yeterince asker toplayamamışdı.

 

Ta ki bu olaya kadar.

 

İngiltere, Almanya'ya karşı savaşa girerken, dominyonlar yasasına göre, Avustralya ve Yeni Zelanda Meclisleri, isterlerse tarafsız kalabilirlerdi. Onlar tarafsız kalmak yerine, gönüllü olarak savaşa girmek istemişlerdir. Bunda belki İngiliz kökenli olmaları belki de bir millet olma arzuları rol oynamıştır.  Kim bilir?

 

İşte Avustralya ve Yeni Zelenda askerlerinin trajik Gelibolu'ya gidiş öyküsü böyle başlamıştır. Eğitim için gittikleri Mısır da,  bir telgraf memuru tarafından Australian and New Zealand Army Corps lafı yazılması uzun geldiği için kısaltılarak "ANZAK" ismiyle dünya tarihine  girmişlerdir."

 

***

 

Görüldüğü gibi, Emperyalistlerin taktikleri, kışkırtmaları hiç değişmiyor… Burada yaşamlarını yitirmiş olan Anzaklar, 22bin km. öteden kandırılarak getirilmişler.

 

Şimdide size diğer ilginç bir bilgiyi daha aktarmak istiyorum;

 

***

 

"Onların (Anzak'ların) ise suyu yoktu… Suyu Nil nehrinden gemilerle taşıyorlardıSu Gelibolu'nun en kıymetli nesnesiydi, düşman askerinin günlük su istihkakı bir matara ılık suydu. Çıkartma sırasında su sevkiyatını Siyon katır birliği ZMC (Zion Mule Corps), Hindistan katır birliği ile birlikte yapacaktı.  Siyon Katır Birliği sembolik 700 kişilik birlikti ama İsrail askeri tarihinde çok önemliler hatta isimleri Tel Aviv'de bir sokağa verilmiştir.  Gelibolu da savaşan ve İngiliz dominyonu bayrağı taşımayan tek birliktiler. Savaşa katılmak için kendileri İngiliz Askeri yetkililerine başvurdular. Aslında onlar Suveyş kanalında, Filistinde savaşmak istiyorlardı. Başvuruları Gelibolu'ya gitmeleri şartıyla kabul edildi. Yahudi aydınlarından Jabotinsk diyor ki "eğer biz 2 kasım 1917 de Balfour bildirisi ile Filistin de yurt edinme sözü aldıksa bunun yolu Gelibolu'dan geçmiştir". "

 

Gelibolu'da 98 yıl önce yaşanmış savaşın arka planında neler tezgâhlanmış görüyor musunuz? 

 

Bir de bu şanlı direnişin zafer ile değil de, yenilgi ile bitmiş olma ihtimalini sadece bir düşünün!

 

Orada verilmiş şehitlerimizin mekânı, Cennettir!

 

Aradan geçen yaklaşık yüzyıl sonra, teknolojiler, savaş biçimleri, yaşam biçimleri ve benzeri pek çok şey değişti.

 

Ama stratejiler, taktikler hep aynı.

 

İşte bu nedenledir ki içinde yaşadığımız bu coğrafya, özellikle içinden geçmekte olduğumuz bu günlerde, yine çok hareketli ve bizler her zamankinden daha da dikkatli olmak zorundayız!