Yazılarım
Anaların Gözyaşı ve Akan Kan Ulus Devletten vazgeçerek mi duracak?

Ardından, İmralı'dan gelen Öcalan'ın mesajındaki " silahlar susacak", "PKK terk edecek" gibi sözler ile ümitlendi.

 

Aslında Öcalan'ın Nevruzda okunan açıklaması yeni bir şey değildi...

 

1999'da İmralı'ya konduğundan beri aynı şeyleri söylüyor. Önce mahkeme salonlarındaki savunmalarında, sonra avukatları aracılığı ile gönderdiği mesajlarda ve yazdığı kitaplarda hep aynı şeyleri söylüyor.

 

Hatırlamak isterseniz, 2009'da yazmış olduğu yol haritasına vermiş olduğum web adresinden ulaşabilirsiniz.

http://www.myupload.dk/showfile/10470490dcb2.pdf

 

Öcalan, dünyada var olan kapitalist sisteme (kapitalist modernite) karşı, yeni bir moderniteden bahsediyor (demokratik modernite) ve bunu Ortadoğu çıkışlı olarak ele alıyor.

 

Kısaca özetlemek gerekirse; çoklu toplulukların/halkların kendi renkleriyle özgürce bir arada yaşamasından söz ediyor. Var olan sınırları, "sanal sınırlar" olarak tanımlıyor. Bu sınırların işlevsizleştiği yeni bir ülke (Ortadoğu Konfederasyonu) ve ulus'tan (demokratik ulus) bahsetmekte.

 

Nevruz'dan 6 gün önce, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun Diyarbakır Dicle Üniversitesinde verdiği "Büyük Restorasyon: Kadim'den Küreselleşmeye Yeni Siyaset Anlayışımız" konferansındaki açıklamaları okuyunca ilginç bir paralellik ya da benzerlik  göze çarpıyor.

 

İşte size örnek bir-iki cümle;

 

"Bundan birkaç ay önce bir gazetede artık ulusçulukla hesaplaşma vakti geldi dediğimde birçok eleştiriye maruz kaldım. Kastettiğim şey açıktı; Avrupa milletlerini feodaliteden çıkarıp küçük küçük ünitelerle daha büyük ulus devletlere dönüştüren ulusçuluk..."

 

 "Bu tarihi parantezi kapatmaktan kast ettiğimiz tekrar başlığa dönüyorum kadim birliktelikleri inşa etmek o kadim birliktelikten yeni bir siyaset anlayışı ortaya çıkartmak..."

 

Açıklamaların tamamını okumak isteyenler; http://www.mfa.gov.tr/disisleri-bakani-ahmet-davutoglu_nun-diyarbakir-dicle-universitesinde-verdigi-_buyuk-restorasyon_-kadim_den-kuresellesmeye-yeni.tr.mfa adresinden ulaşabilirler.

 

Aslında, Davutoğlu ve Öcalan'ın söylemlerinde örtüşmekte olan çok taraf var.

 

Her ikiside "ulus devlete", üniter devlete" ve "laik devlete" karşılar.

 

Hiç kuşkusuz, her görüş tartışmaya açıktır!

 

Bende sizlere bir asır evvel bu bölgelerde ve bu topraklarda yaşanmış olanları çok kısa başlıklar ile anımsatmak istiyorum;

 

Zayıf düşen Osmanlı İmparatorluğuna karşı, Balkanlar'da fışkıran mikro milliyetçi hareketleri ve sonuçlarını unutmamalıyız.

 

Siyasi jargona "Balkanlaşma Süreci" diye giren, insanların nasıl birbirlerini boğazladıklarını, dağılan bir yapıda, nasıl hiçbir biçimde anlaşamadıklarını anlatan sözcüğün tarihini aklınızdan çıkarmayınız.

 

Balkanlardan Anadolu'ya olan trajik göçler ve ölümleri unutmamalıyız.

 

Hesapsız bir hedef ya da hayal uğruna 100 yıl önce Osmanlı İmparatorluğunun nasıl yok olduğunu, sonlandığını bilmeliyiz.

 

Hep tarihten söz etmeye gerek yok.

 

Daha 15-20 yıl önce, Avrupa'nın ortasında, Yugoslavya'nın başına gelenler çok taze.

 

Etnik bağlamda, inanç bağlamında toplumları ayrıştırmak ve bunu ileri demokrasi şeklinde yutturmak, ya da "demokratik modernite" diye kulağa hoş gelen sözcükler kullanarak ikna etmeye çalışmak, tarihten hiç ders almamaktır!

 

Lübnan' a bakınız, Irak'a bakınız...

 

Tabii ki akan kan dursun!

 

Tabii ki anaların gözyaşı dursun!

 

Eğer insanlık düşmanı değilse, bunun aksini söyleyebilecek tek bir kişi bile olamaz!

 

Fakat ne yazık ki korkarım, anaların gözyaşı ve akan kanı durdurmak adına ulus devletten, üniter devletten, laik devletten vazgeçerseniz, bir dönem sonra çok daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalma olasılığımız vardır!

 

Tarihte, coğrafyada bize bunu göstermektedir...

 

Barışa sonuna kadar "EVET!"

 

Ama bu uğurda Türkiye'nin ulus devlet, üniter devlet, laik devlet olmasından vazgeçmeye HAYIR!