Zor Günler
“Yine” diyorum zira kendimi bildim bileli; komünizm tehlikesi, şeriat tehdidi, askeri darbeler, iktisadi krizler, Asala terörü, PKK terörü gibi bir biri ardına yaşamımızı büyük ölçüde etkileyen zor zamanlardan geçerek geldik bugünlere.
Biri biterken hep bir diğeri başladı…
Her zor dönemin ardından belli bir süre sonra gördük ki olayları yaşarken, içinden geçerken, algıladıklarımız ile sonraları öğrendiklerimiz arasında hep büyük farklar olmuş!!!
27 Mayıs 1960 sonrası, sokaklardan yürüyen tankları alkışlayan halkımız, daha sonra pişman oldu.
12 Eylül 1980’nin hemen ertesi günü kaotik ortamın bıçak gibi kesilmesinin, ABD Başkanı’na verilen “Our boys did it!” (Bizim çocuklar başardı!) mesajına bağlı olduğunu yıllar sonra öğrendik.
Hep sahne’nin önünde oynanan oyunla ile perde arkasında ki gerçekler meğerse farklıymış,
Hep işin içinde öyle yada böyle bir dış kaynak ve yerel bağlantıları varmış!
Hep, Deniz Gezmiş’lerin uğrunda canlarını verdikleri “Bağımsız Türkiye” nin karşıtları varmış!
Kim bilir, 28 Şubat 1977 post-modern darbesinin arkasından neler çıkacak?!?
Bu örnekleri daha da çoğaltmak olanaklı…
Ama ben şu anda yaşamakta olduğumuz “Gezi direnişi” ile başlayan zor günlere gelmek istiyorum.
Öncelikle şunu söylemekte yarar var; Olaylara siyasi taraftar psikolojisi ile yaklaşılmamalı!
Taraf olunacak, taraftar olunacak tek konu TÜRKİYE’dir!
Türk halkının geleceğidir!
Gezi Parkı direnişi, çok da beğeni ile karşıladığımız çevreci, demokratik katılım süreçlerini arzu eden bir yaklaşım ile başladı,
Yüzü maskeli, eli molotoflu insanlar ortaya çıkana kadar böylede sürdü.
Ardından, Türkiye için destablizasyon (istikrarsızlaştırılma) süreci başlatıldı!
Uluslararası yabancı kanallar, dünyanın en önemli olayı olarak Gezi Parkı direnişini canlı yayınlarla görmeye başladılar.
Yüz bin insanın öldüğü Suriye’ye önem vermeyenler, Taksim meydanını Suriye’den beter göstermeye başladılar!?!
Döviz yükselmeye, borsalar düşmeye başladı.
Bu noktaya gelmemizde ki en büyük pay, daha evvel çeşitli yazılarımda da (bkz.“Germeyin Bizi” ve “Müdebbir Siyaset Adamı Olmak ve Ortadoğu’ya Hoş geldiniz”) da belirttiğim gibi, müdebbir davranamayanlar ve bizi gerenlerdir.
Fakat nedeni her ne olursa yada her kim olursa olsun, Türkiye’nin gelmiş olduğu noktada “aklıselim” sahibi insanlara ve davranışlara süratle ihtiyacı var!
Perdenin arkasını göremiyoruz!
Fakat göremesek de, körün fil tarifinde olduğu gibi parça parça algılarımız oluşuyor.
Gelen kokular pis!
Büyük fotoğrafa bakın; Barzani, Maliki ile el sıkışıyor, Esat güçleri Halep’te kontrolü sağlıyor, Rus donanması Güney Kıbrıs’a demirliyor!
Ortadoğu’da “Neo Skyes-Picot” ile sınırların değişmesinden söz ediliyor…
Ve Türkiye bu süreçte adım adım istikrarsızlığa gidiyor!
Güçlü ve büyük Türkiye’nin tarafıysanız bu oyuna gelmeyin, oyunu bozun!
12.06.2013