Yazılarım
Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete!

zürafanın koşmaya başlaması üzerine onu hayretle izleyen Padişah ve çevresindekilere "Devletlûm! Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete" dediği rivayet olunur...
 
"Gezi Parkı" eylemleri ile başlayan ve bir aya yaklaşan süredir devam eden olayların sonunda geldiğimiz nokta aynen budur!
 
Gezi parkı eylemcileri ve destekçileri ile karşıtları, ya da "Taksim"ciler ve "Kazlıçeşme"ciler...
 
Bu bölünme ile Türkiye tam bir kıyamete gitmektedir...
 
Oysa birlikte yaşamaya, birbirimizi tanımaya, farklılıklarımıza saygı göstermeye, daha fazla özgürlük ve demokrasiye mecburuz.
 
Hükümet ise konuya böyle yaklaşacağına tam tersini yaptı!
 
***
Gezi parkı eylemcileri çok haklı, çok meşru, çok çevreci bir direniş başlattılar.
 
Sempati topladılar.
 
İktidar ise, görülebilecek en kötü yönetimi ve beceriksizliği sergiledi!
 
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı bile "Muhalefetin senelerce uğraşsa da başaramayacağı bir şeyi 5 günde başardık" ifadesi ile durumu çok iyi özetleyerek, itirafta bulundu.
 
Başbakan Erdoğan'ın üslubu ise, yangının üzerine dökülen benzinden farksızdı.
 
Polisin aşırı ve sert müdahalesinin ise savunulacak hiçbir yanı yoktu.
 
Başbakan, olayları sakinleştireceğine sürekli gerdi...
 
Toplumu böldü!!!
 
Bir yandan;
 
Başbakan'ın Taksim Gezi Parkında Topçu Kışlasının yeniden inşa edilerek rezidans ve alışveriş merkezi olarak kullanılacağını ısrarlı bir söylem ile ifade etmesi üzerine başlayan direniş, Başbakan'ın yargının vereceği karara uyacağını (sanki tersi olabilirmiş gibi) açıklaması ile devam etti.
 
Yargı kışlanın yapılabileceğine karar verse dahi, artık bununla yetinmeyerek "plebisit" yapacağını da söyler oldu...
 
Bunun da hukuka ne kadar uygun olduğu ayrıca tartışmalı!
 
Sonradan Topçu kışlası lafı da kalktı, iş şehir müzesine döndü.
 
Gelin görün ki, R.T. Erdoğan'ın inat ettiği alışveriş merkezinden, şehir müzesi fikrine dönüşüm sadece iki hafta içinde olurken, ortalık da yangın yerine döndü!
 
Aslında her konuda kendi karar vermeye kalkması zaten başlı başına bir sorun...
 
Gezi Parkı konusu konunun uzmanlarının ve İstanbul Belediye Başkanı'nın işiydi!
 
Öte yandan;
 
İyi niyetli ve masum başlayan Gezi parkı direnişinin sonradan aldığı görünümde kabul edilebilir değil...
 
Yüzü maskeli, eli Molotof kokteylli insanlar ortalıklarda gezmeye başlamış, Atatürk Kültür Merkezi ile Atatürk Anıtı bir takım grupların ilan panosuna dönüşmüş; vandalizm, kaos almış başını yürümüş...
 
Tabii ki, tüm bunların da kabul edilebilir bir yanı yok!
 
Uluslararası medyanın olağanüstü ilgisi de son derece rahatsız edici...
 
"Bu iş en çok kime yarar?" prensibinden hareketle olaya bakınca; Türkiye'nin son dönemde özellikle bölgemizde, Ortadoğu'da, Balkanlar'da, Kuzey Afrika'da oynamaya başladığı rolden rahatsız olanlar doğal olarak akla geliyor...
 
Unutmayınız ki, Ortadoğu'da haritaların yeniden çizilmekte olduğu bir süreçten geçiyoruz!
 
Birde Başbakan'ın konuşmaları sırasındaki imalarında, yabancı parmağı ve yerli işbirlikçilerini işaret etmesini göz önüne alınca, fotoğraf iyice karmaşık hale geliyor.
 
Geldiğimiz bu noktada gerilim süratle düşmez, normalleşme sağlanamaz ise durum çok vahim!
 
Kaotik bir ortam, bırakın büyük ve güçlü Türkiye'yi yaratmayı, bugünkü Türkiye'yi bile tartışılır hale getirir!!!
 
Ortalığı toparlama görevi doğal olarak Türkiye'yi yönetenlerin, yani İktidarın!
 
Onlar da Türkiye'nin her kesimini, ve de Gezi parkı direnişçilerini içselleyecek, ikna edecek, yanına alacak bir siyaset izlemek zorunda...
 
Her şeyden önce Başbakan'ın sürekli ima yolu ile söylediği şekilde bir komplo ile karşı karşıya isek, bu süratle Başbakan tarafından net bir şekilde açıklanmalı!
 
Açıklanmalı ki, hepimiz fotoğrafı net olarak görebilelim ona göre karar verelim!
 
***
Şimdiye kadarki durumu böyle özetledikten sonra, esas soruya gelelim;
 
Bundan sonra ne olur?
 
Geldiğimiz bu aşamadan sonra iki şey beklenmelidir;
 
1- Son günlerde bu yaşadıklarımızın, ne bir şey olmamış gibi kabul edilmesi, ne de unutulması olanaklıdır.
 
Türkiye'nin pek çok kurumu bu sınavdan başarısız çıkmıştır!
 
Bunların başında da iktidarı ve muhalefeti ile tüm siyasi partileri gelmektedir.
 
Tabii, medya da en az siyasi partiler kadar sınıfta kalmıştır!
 
Başaramayanlar, gitmelidir...
 
2- Bu sürecin sonunda geldiğimiz karmaşadan, bizi demokratik yöntemlerle çıkarabilecek tek yol ise erken genel seçimdir!
 
Her ne kadar kurumlarda değişim ve erken genel seçim çok zor görünse de, sosyal ve siyasal olayların kendine has bir işleyişi vardır ki, hiç beklenmedik bir anda, hiç beklenmedik şeyler oluverir...
 
Türkiye'nin uzun süreli bir karmaşaya bu günkü dünya konjonktüründe dayanmasına olanak yoktur!
 
Karmaşanın sonu kıyametdir!
 
17.06.2013