Yazılarım
Çatışan Değil, Yarışan Siyaset

Türkiye girmiş olduğu seçimler sürecinin ilk ayağını 30 Mart 2014 itibari ile bitirdi.

 

Geçen süre zarfında kamuoyu, sonuçları enine-boyuna irdeledi, tartıştı. Herkesin kafasında farklılıklar olsa da fotoğraf netleşmeye başladı.

 

Futbol jargonu ile artık önümüzdeki maçlara bakmanın zamanıdır.

 

Tabii ki geçen maçtaki yanlışları tekrarlamadan!

 

Futbol söyleminden devam edecek olursak, önümüzdeki ilk maç;

 

Cumhurbaşkanlığı seçimi!

 

Bilindiği gibi ülkemizde ilk defa Cumhurbaşkanını halk seçecek. Bu seçimlere kadar TBMM seçerdi. Daha doğrusu, siyasi parti liderlerinin mutabakatı ile Cumhurbaşkanı seçilirdi.

 

Bu seçimlerde yaşanacak diğer bir önemli yenilik ise, Türkiye Cumhuriyeti ilk defa iki turlu bir seçim yaşayacak.

 

Birinci turda oyların %50 artı bir oyunu alan aday seçimi kazanmış olacak. Bu sağlanamamış ise, ikinci tur yapılacak ve doğal olarak ittifaklar gündeme gelecek, ittifakı halk yapacak.

 

Yüksek Seçim Kurulu (YSK ), Cumhurbaşkanlığı seçiminin birinci turunun 10 Ağustos Pazar günü, birinci turda yeterli çoğunluk sağlanamadığı takdirde ikinci turun ise 24 Ağustos Pazar günü yapılacağını duyurdu.

 

Henüz adaylar ortaya çıkmadı.

 

Büyük bir kesim, Başbakan R.Tayyip Erdoğan’a kesin aday hatta kesin Cumhurbaşkanı diye bakıyor!

 

Ben bu görüşü tam paylaşmıyorum.

 

Evet, Erdoğan çok arzuludur ve belki de kendisine ve sevenlerine göre çok haklıdır.

 

Ama geçmişte yaşanan örnekler bize; siyasetten gelip, parti liderliklerini bırakarak Çankaya Köşküne çıkanların geride bıraktıkları partinin, ilerleyen süreçte karşılaştıkları sorunları aşamayarak parçalandığını hatta yok olduğunu göstermiştir.

 

Özal’ın ANAP’ına, Demirel’in DYP’sine neler olduğu ortadadır.

 

Başta bu gerekçe olmak üzere çok çeşitli nedenlerle, Erdoğan’ın özellikle AKP'nin geleceği ile ilgili sorunu çözmeden Cumhurbaşkanlığına gidebileceği konusunda şüphe duyarım!

 

Cumhurbaşkanı Gül’ün geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu açıklama ile siyasetten çekileceği, emekli olacağı konusundaki yaygın görüşe de itibar etmiyorum.

 

Bana göre siyasetten emeklilik, kimileri çok istese de, pek mümkün değildir.

 

Şöyle dönüp bir geçmişe baktığımda da, siyasetten kendi kendini emekli eden rahmetli Erdal İnönü dışında kimseyi de anımsamıyorum. Sevgi ve rahmetle andığım Sayın Erdal İnönü’de siyasetçiden çok, değerli bir bilim insanı idi.

 

Bu çerçeveden bakıldığında kimilerinin pompaladığı gibi ortada netleşmiş bir durum yok.

 

Başta ana muhalefet olmak üzere, muhalefet partileri rehavete, ümitsizliğe kapılmadan dört ay, yani sadece 120 gün sonrası için biran önce hazırlık yapıp, adaylarını ve seçim stratejilerini, kampanyalarını netleştirmelidir.

 

Hatalar tekrarlanmamalıdır!

 

Geçtiğimiz seçimlerde ana muhalefetin beklentisi; yolsuzluk iddiaları, tapeler, Twitter ve Youtube yasakları gibi yıpratıcı etkenler nedeniyle AKP’nin oylarının % 30’lara düşmesi, CHP’nin de %30'ları aşması yönündeydi. Beklenen olmadı!

 

Bu durumun nedenleri özellikle CHP içinde yoğun tartışma konusu olmakta.

 

Tartışma sürecinin daha uzun bir süre devam edeceğine ve bu tabloya neden olanların da yönetimden ayrılmak zorunda kalacağına inanıyorum.

 

Prof. Binnaz Toprak, Habertürk Gazetesinde yayınlanan (http://www.haberturk.com/polemik/haber/940925-erdogan-halkin-adami) söyleşisinde, bir bilim insanı kimliği ile bana göre önemli saptamalar yapmış.

 

Görüşlerinin bir bölümüne katıldığım Prof. Toprak söyleşisinde, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecince de yararlanmamız gereken şu saptamayı yapmış;

 

“Daha yapıcı bir siyaset üzerinden kendi proje ve politikalarımızı açıklayan bir yol seçmemiz gerektiğine katılıyorum. Kutuplaşma siyaseti kimseye yaramıyor. AKP bir dönem yüzde 60’larda oy almayı bekliyordu, onların da oyları düştü” diyor.

 

Yapılan yanlışları, eleştirileri göz önüne alarak, uluslararası konjonktürü unutmadan Cumhurbaşkanlığı seçime ilişkin çalışmalar derhal başlamalıdır.

 

Karadeniz ve Ortadoğu’da, genel olarak ülkemizin bulunduğu tüm coğrafyada gerilimin yükselmekte olduğu bir dönemdeyiz.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin, Cumhurbaşkanı'nı seçerken, çatışmacı bir seçim kampanyasına daha fazla tahammülü kalmamıştır. Çatışmacı siyaset halkımızı bölerken, tarafları da birbirlerine düşmanlaştırıyor!

 

Tam tersine bütünleştirici, birbirini anlayan, saygı gösteren ve empati ile yaklaşabilen bir topluma ihtiyaç bulunmaktadır.

 

Türkiye Cumhuriyeti'nin 12nci Cumhurbaşkanı;

 

Ülkenin gerilimini düşürebilecek, bölgemizdeki olası değişiklikler karşısında halkımızı layığı ile temsil edebilecek, çıkarlarını koruyup en üst seviyeye çıkarabilecek biri olmalı,

 

Çatışan değil, yarışan siyaset izlenmelidir!

 

 

22.04.2014