Siyaset dünyası çerçevesinde yanıtlayayım; Hayır, değildir!
“Düşman” askeri bir terimdir.
Savaş sırasında karşı taraftaki topluluk veya kişidir.
Siyasette düşmanımın düşmanı dostumdur diye bir kavram olmamalıdır, olamaz!
Bu savı tabii ki; akıl ve fikir sahibi olup, tutarlı bir düşünce yapısında ve belli bir çizgisi, yönü olanlar ile rüzgâr yön değiştirdikçe yeni rüzgârlara göre pozisyon almayanlar için söylüyorum.
Yoksa ne yaptığını bilemeyen, herhangi bir çizgisi, öngörüsü olmayan ve bu nedenle de panik içinde birilerinin peşine takılanları bir kenara bırakıyorum...
Makyavelizmin "Amaca giden her yol mubahtır” düşüncesine sahip, ona göre yön belirleyenler, tam da düşmanımın düşmanı dostumdur diye bakmaktadırlar.
Aslında, siyasette “düşman” terminolojisi bile yanlıştır!
Siyaset yapmak istiyorsanız öncelikle siyasi bir görüşünüz olur.
Bu görüşe paralel bir hayal ve onu gerçekleştirmek üzere bir strateji belirlenir. Bunlar belirkendikten sonra mevcut iç ve dış koşulları göz önüne alarak bir öngörüde bulunur, stratejinize uygun proje yaparsınız.
Demokrasi’nin geçerli olduğu ülkelerde bu projenizi seçmen’e (halka) sunar ve oy istersiniz. Seçmende sizin söylediklerinizi beğenir ve onaylarsa, sizi iktidara getirir ve ve projelerinizi uygulama olanağı tanır.
Süreç içerisinde rakip siyasilerle benzeşen yada ayrışan yönleriniz olabilir...
Benzeşen yönlerde iktidar ve muhalefet bir araya gelir ve işbirliği yapar, ayrıştığında ise karşı çıkar.
Asıl olan seçimler öncesinde çatışarak rakibi düşmanlaştırmak değil, yarışarak ondan daha iyi yapabileceğini seçmene, halka anlatabilmektir!
Söyleyecek sözün, siyasi akıl ve görüşün yeterli olmadığı durumlarda çatışmayı, olumsuzluğu öne çıkaran kampanyalar ile seçimlere gitmeyi tercih edersiniz.
Yerel seçimler sürecinde; aday saptamalarından, kampanyalara kadar yaptığı her işi bu çerçevede yürüten CHP’nin bu günkü yönetimi, üzülerek görüyorum ki, seçim sonuçlarından gerekli dersi çıkartamamış, aynı çizgide devam etmektedir.
Geçtiğimiz günlerde Anayasa Mahkemesi’nin bir kısım kararları üstüne Başbakan’ın “Cübbeni çıkarda gel!” söylemi ile başlayan eleştirilerini, yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde öne çıkma fırsatı olarak değerlendiren Haşim Kılıç; Anayasa Mahkemesi'nin 52. kuruluş yıldönümünde yapmış olduğu açış konuşması sırasında Başbakan ile polemiğe girmiştir.
CHP yine “düşmanımın düşmanı dostumdur” düşüncesi ile düne kadar "daha hukukçu bile değil, nasıl AYM başkanı olur?" dediği Haşim Kılıç'ı, bu konuşma ile "hukuk kahramanı" ilan etti!
Öyle görünüyor ki; kendi tüzük ve programlarında yazılı politikalarını, sırf bu kavgalardan istifade etme olanağı azalmasın diye geri plana iten ve yerel seçim kampanyasını tamamen Gülen cemaati’nin yolsuzluk ve dinleme tapelerine dayandıran CHP yönetimi, seçim sonuçlarından gerekli dersi almamış!
Cumhuriyet’in kazanımlarını sosyolojik travma olarak niteleyen, bu Haşim Kılıç değil miydi?!?
Peki; ABD Büyükelçisine giderek ana muhalefet partisini, haddini ve hududunu aşarak suçlayan, şikayet eden de gene bu Haşim Kılıç değil midir?
Laiklik kelimesini ağzına almadan yapılmış bir konuşmayı, sırf Tayyip Erdoğan’ı “hırpaladığı için alkışlamak” ne derece doğrudur?
Ana muhalefet partisini, ABD Büyükelçisine şikâyet edenlere, “yargıç niteliği dahi olmadığını” söyleyenler, şimdi “düşmanımın düşmanı, dostumdur” diyerek desteklemektedirler.
Bu ne büyük tutarsızlıktır?!
CHP’nin esas görevi; kötüler arasından en iyiyi seçip desteklemek yerine, kendi gündemine, programına ve stratejilerine sahip çıkmaktır. Bu düşünceleri gerçekten temsil edebilecek aday çıkartmaktır.
Üzülerek görüyorum ki; CHP’nin bugünkü yönetimi bu görevi yerine getirememektedir!
29.04.2014