AKP’nin yıllardır uyguladığı siyasetler, yaptığı işler Türkiye’yi tıkadı!
Danıştay’ın 146. Kuruluş yıldönümü töreninde yaşananlardan da belli oluyor, Türkiye’nin tıkandığı!
Aslında, bu gördüklerimizin, bu öfke patlamalarının altında çok ciddi hastalıklar var.
Bağırıp çağırmalar, bu altta yatan hastalıkların belirtileri…
Bu hastalıklar iktisadi, hukuki ve siyasi…
Bağırıp-çağırma da, sonucu görmenin yarattığı psikolojik durumundan kaynaklanıyor.
Hastalığın kötüye gittiğinin farkında!
Çaktırmamak için böyle yapıyor.
İktisat alanında, “orta-gelir tuzağına” düştük, tıkandık!
Türkiye’nin temel makro göstergelerine bir göz atmak bize bunu gösteriyor.
Son dört yıldır, yani 2010 dan beri kişi başına GSYH 10-11.000 ABD doları, artmıyor.
Neden böyle oldu?
Hükümet yeni bir ufuk, yeni hedef koyamadı. Yeni bir iktisadi senaryo yazamadı.
Eski hikâyelerle patinaj yapıyoruz.
Verimsiz, atıl gayrimenkul yatırımları ile oyalanıyoruz!
Ortalık AVM, rezidans, gökdelen inşaatlarından geçilmiyor.
Verimli, global rekabete açık, yeni üretim, yeni fikir yok!
Medyanın pembe hikayeleri ve bağırıp-çağırmalarla da, bu durumu tam fark edemiyoruz…
Ama bu durum sonsuza kadar böyle süremez, yakında tıkanır!
Hukuk alanında durumumuza gelince, Türkiye hukuk sistemi, 99 ülke arasında 59'uncu sırada!
Rule of Law Index’in 2014 sonuçları (http://worldjusticeproject.org/rule-of-law-index) geçen haftalarda yayınlandı. Hukukun Üstünlüğü Endeksi olarak çevrilebilecek bu değerlendirme 99 ülkenin hukuk sistemini detaylı ve titiz bir çalışma ile ölçüyor. Toplam 100 bin yurttaş ve 3 bin uzmanla görüşülerek elde edilen veriler derecelendiriliyor.
Hukukun üstünlüğü; Danimarka, İsveç, Norveç gibi İskandinav ülkelerinde en üst noktada.
Hukuk sistemi en kötü durumda olan ülkeler ise Pakistan, Zimbabve, Afganistan ve Venezuela.
Hukukun üstünlüğünde en üst sıralarda olmayınca uluslararası camiada durumunuz da kötü!
Yurttaşlarımıza çektirdiklerini ise hiç sıralamıyorum bile…
Dış siyaset bağlamında durumu incelersek, küresel aktör ve bölgesel liderlik söylemi ile yola çıkıldı.
Bence çok hoş, duyguları ve milli gururu okşayan bir şeydi…
Ama geldiğimiz noktaya bakın, her taraf ile sorun yumağı oluştu…
Suriye’de Esed hemen gidiyordu, aradan üç yıl geçti.
3 Haziran’daki Devlet Başkanlığı seçimlerinde Esed yeniden aday!
Irak’ta, 30 Nisan’da seçimler tamamlandı. Bağdat ile arası pek de iyi olmayan Ankara için Başbakan Nuri el-Maliki liderliğindeki Hukuk Devleti ittifakının kazanmış olması pek de sevindirici değil. Tek teselli, hükümet kurmak için Kürt’lere muhtaç olan Maliki’nin uzlaşmaya gidebilecek olması.
Mısır’da durum malum; Türkiye tarafından desteklenen Mursi, bir darbe ile devrildi. Yerine gelen Abdülfettah Sisi, Devlet Başkanlığı seçimlerinde aday. Yerini daha da sağlamlaştıracak!
Batı Dünyası ile olan ilişkilerimize bakarsanız; herhalde son dönemlerin en kötü noktasında olduğumuzu uzun uzun anlatmaya gerek yok…
Tüm bu tablo içinde, Ağustos ayında, iki turlu Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidiyoruz. Yerel seçim sonuçları ise, sanıldığı gibi AKP’nin zaferi ile filan bitmedi… Bir önceki seçimlere göre oyu %7 dolayında azaldı…
Tüm planını Cumhurbaşkanlığına gitmek üzere yapmış olan Erdoğan’da, benim gördüklerimin çok daha fazlasını görüyor ve geriliyor!
Türkiye’nin uyguladıkları siyaset yüzünden, tıkandığını görüyor.
Sinir ve öfke patlaması yaşıyor!
Bunun sonucu devlet adabı, geleneği yerle bir oldu.
Neydi o Danıştay’ın kuruluş yıldönümündeki sahne!
Başbakan kahvede konuşurcasına, oturduğu yerden Cumhurbaşkanının yanında, bağırıp-çağırmaya başlıyor, Cumhurbaşkanı sakinleştirmeye susturmaya çalışıyor, faydasız.
Başbakan dayanamayıp ayaklara fırlıyor, konuşmacı ile ağız dalaşına giriyor!
Yetmiyor devletin zirvesi olan zevata, eli ile işaret edip kalkın gidiyoruz diyor, onlarda kuzu kuzu kalkıp gidiyorlar!
Tıkanan Türkiye’yi gösteren en dehşet sahnelerden sonuncusu da bence bu oldu.
Erdoğan’ın konuşma biçimini taklit ederek sorayım;
Eyy, AKP’liler, şimdi siz bu sahneyi göre göre, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına, bu iki kişiden birini mi aday göstereceksiniz?
Yapmayın!
Bu devlet, bu ülke, bu halk, Türkiye’yi tıkanma noktasına getirmiş, hiddetine, öfkesine hâkim olamayan, birinin yönetimine bırakılabilir mi?
Ya da, oturduğu yüce makamın, ağırlığını taşıyamayan; Başbakan’dan el işareti ile talimat alan ve arkasından yürüyen birine emanet edebilir misiniz?
Sakın bana Baro Başkanının konuşması uzun sürdü, bu işi kaşıdı filan demeyin!
Bizim bildiğimiz, devlet adamı, kendine hakim olur.
Toplantı bittikten sonra, dışarı çıkar, basın mensuplarına tüm eleştirilerini söyler, hiddetini de kontrollü bir biçimde belirtir, onlarda kamuoyuna duyururlar.
Ama ben anlıyorum, kontrolsüz hiddetin sebebini...
İşin içinden çıkamıyor...
Bir yandan tıkanan Türkiye, öte yandan gelecek kaygısı ve şimdi ben ne yapsam sıkıntısı!
12.05.2014