Tam yüz yıl önce bu topraklarda yaşananlar aklıma geliyor da ondan...
Yüz yıl önce tam bugünler, Osmanlı İmparatorluğunda sonunun başlangıç günleri idi...
Karadağ, 8 Ekim 1912’de Osmanlı'ya savaş ilan etti.
Bulgaristan ve Sırbistan 17 Ekim'de, Yunanistan ise 19 Ekim'de.
Arkasından Osmanlı, Çatalca'ya, yani İstanbul'un çeperine kadar geriledi.
Balkan Harbi faciaları yaşandı.
Savaş bittiğinde Osmanlı; ordusunun yarısını, topraklarının üçte birini, nüfusunun beşte birini kaybetmişti.
Sonrasında da dönemin yöneticileri, Büyük Britanya, Rusya ve Fransa nezdinde nabız yokladıktan sonra bu hezimetleri telafi etmek ve boşalan hazineyi doldurmak amacı ile Almanya'nın yanında apar topar savaşa dahil oldular.
Sonucu hepimiz biliyoruz... 1. Dünya savaşı sonrası ve Sevr anlaşması ile biten, parçalanan 600 yıllık koca bir İmparatorluk!
Ondan sonra, büyük önder Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde emperyalistlere karşı başlayan bir Kurtuluş Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti.
O günlerde yaşanmış olan acıları ve psikolojiyi, dedem Selahattin Yurtoğlu'nun yazmış olduğu hatıralardan defalarca okuduğum için çok iyi biliyorum. (Bkz. Yüzbaşı Selahattin'in Romanı - İlhan Selçuk-Cumhuriyet Yayınları)
Bu gün tabii ki farklı bir dünyada, farklı bir rejimde yaşıyoruz.
Koşullar tam da aynı değil.
Ama, yinede bir türlü bitmeyen bir Kürt sorunu (isterseniz isyanı diye de okuyabilirsiniz), iktisadi açıdan çok borçlu bir ekonomi var.
Söylenenin tam tersine ekonomik kırılganlık hat safhada.
Bu günün büyük ülkelerin her birinin ayrı ayrı, içinde bulunduğumuz coğrafyaya ilişkin planları var.
Burada tekrarlamaya gerek yok...
Bizde bu arada Türkiye'de kimsenin itiraz edemeyeceği, istemem demeyeceği bölge liderliğine soyunuyoruz.
Bu iş kahramanlıklarla yapılabilecek bir şey değildir.
Tıpkı bir matematik problemi ya da fizik, kimya denklemi çözer gibidir.
Hesap işidir…
Hesabı doğru yapamazsan kaybedersin.
Onun için güçlü devlet olmaya, bölgede lider devlet olmaya evet…
Yeter ki bu proje mahir ellerde yürüsün!
Yeter ki "Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan" olmayalım!
Ama bu nasıl bölge liderliği ise;
İsrail "Mavi Marmara" gemimizi batırıyor yurttaşlarımızı şehit ediyor,
Suriye savaş uçağımızı düşürüyor, pilotlarımız şehit oluyor...
Suriye'den her gün güney sınırlarımıza top mermisi düşüyor.
Irak, kuzeydeki üslerini kapat diyor.
Ülke içinde her gün şehit cenazeleri kalkıyor...
Rusya devlet başkanı Putin gelecek deniyor, hatta Türk-Rus stratejik işbirliği anlaşması imzalanacak diye haberler çıkıyor...
Bir kaç günü sonra gerekçe olarak "işim var" gibi sudan bir nedenle Putin ziyaretini erteliyor.
Bir de dün akşam olan en taze olay; söylendiğine göre Başbakanın talimatı ile, Moskova-Şam seferini yapan Suriye Hava Yollarına ait bir yolcu uçağı, silah veya mühimmat taşıdığına ilişkin, alınan bir istihbarat üzerine zorla indiriliyor...
Akşam televizyonda ilgili haberleri izlerken, o kadar istedim ki o uçaktan ciddi bir şeylerin çıkmasanı...
Ama şu ana kadar kamuoyuna yansıyan sadece jammer ve bir takım ne olduğu belirsiz parçaların uçaktan çıktığı… Her ne kadar bazıları bunlar için füze parçası dese de, şüpheli...
İnşallah bu saatten sonra önemli bir şeyin o uçakta var olduğuna ilişkin ciddi bilgiler gelir...
Yoksa bu da fiyasko olacak.
Tüm bunlar nedeniyle, kendimi sisli bir havada, virajlı yollarda ilerleyen bir otobüs içinde ki yolcu gibi hissediyorum...
Son söz: Yüz yıl evvelini unutmayalım, hatta öneriyorum, İlhan Selçuk'un kitaplaştırdığı dedemin, “Yüzbaşı Selahattin'in Romanı”nı okumadı iseniz okuyun, okudu iseniz bir kez daha hafızanızı tazelemek için okuyun.
Bakın o zaman sizde korkacaksınız, en azından endişeleneceksiniz!
Kaynak URL (11.10.2012 - 16:39 tarihinde yazdırıldı): http://www.ulus923.com/korkuyorum-52793n.htm